11 Kasım 2012 Pazar

İfade Ve Sorgu Usülü İle İlgili Çalışma



Ceza muhakemesi binlerce yıllık birikim sonucunda oluşmuştur ve asıl amacı suç işleyenleri mutlaka cezalandırmak suretiyle toplumun menfaatlerini korumaya çalışmak, diğer yandan suçsuzların cezalandırılmasını önlemek suretiyle sanığın menfaatlerini garanti altına almaya çalışmaktadır. 1 Ancak ceza muhakemesi bu amacını gerçekleştirirken toplumda en az kaygı ve tedirginlik yaratmakla yükümlüdür. Bu yüzden ceza muhakemesi tarihsel gelişiminde bu amaca göre “doğruluğa ulaşmak için her yol geçerlidir” amacından vazgeçmiş ve bunun yerine hukuk eliyle belirlenmiş “kanuni muhakeme” metodunu benimsemiştir. 

                 Ceza Muhakemesinin bu amacına ve “kanuni muhakeme” metodunu benimsemesine göre kişilere yapılacak muhakeme işlemleri sırasında, soruşturma aşamasında şüphelinin, kovuşturma aşamasında sanığın, ihlal edilemez hakları vardır. Bu haklar doğrudan doğruya milletlerarası anlaşmalar ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasa’sı içinde düzenlenmiş ve hangi şartlar altında sınırlandırılabileceği belirtilmiştir. Bu sınırlamalar anayasamızın 13.maddesine dayanarak  ancak kanunla sınırlandırılabilir2. 
                 Anayasal düzlemde tanınan bu hakların ceza yargılama ve muhakeme işlemleriyle ilgili olanları Ceza Muhakemesi Kanunu madde 147’de açıkça belirtilmiş olup, kişilerin bu haklarının hatırlatılmaması veya hatırlatılsa dahi şüpheli kişinin haklarını kullanmak istemesine rağmen söz konusu hakların hiçe sayılarak  ifadeye devam olunması Yargıtay tarafından mutlak bozma sebebi sayılmıştır. 3
Ancak kişiler Hukuk kurallarının, gerek yazılış biçim ile dili ve gerekse çok sayıda olması nedeniyle haklarının ne olduğunu tam olarak bilememekte veya bir muhakeme işlemi sırasında bu haklarını gerek panik, gerek yorgunluk, gerek korku veya gerekse o andaki herhangi başka bir şok sebebiyle unutabilmekte veya akıllarına getiremeyecek durumda olabilmektedirler. Bu durumda kişilere haklarının hatırlatılması ve o haklarının taraflarınca kullanılmasının en temel özgürlükleri olduğunun belirtilmesi gereklidir. Zira Anayasanın 19.maddesinin 5.fıkrası “yakalanan ve tutuklanan kişilere yakalama veya tutuklama sebepleri ve haklarındaki iddianameler herhalde yazılı ve bunun hemen mümkün olmaması halinde sözlü olarak derhal, toplu suçlarda en geç hakim huzuruna çıkarılıncaya kadar bildirilir.” diyerek kişilik haklarının ve kişilerin o anda kullanabileceği haklarının hatırlatılmasının ve öğretilmesinin ne kadar hayati olduğunu vurgulamıştır.
  Günümüzde matbu bir belge ile kişilere CMK madde 147/1 c,d,e,f bendlerinde sayılan hakları hatırlatılmakta, ancak o hakların kullanılmasının en temel özgürlükleri olduğunun bilinci verilmemektedir.  Bu sebeple şüpheli ifadesi alınırken bu haklarını kullanmaya çekinebilmekte ve kendini baskı altında görebilmektedir. Eğer ceza muhakemesinin amacı gerçekten toplumda en az endişe ve karmaşaya yol açacak şekilde gerçeğe ulaşmak ise bu söz konusu koşul altında ifade veren bir kişinin haklarının ihlal edildiği ve o kişinin bir nevi baskı altında ifade verdiği bir gerçektir, ki bu kişiyi baskı altına alma durumu bile başlı başına CMK 148’e göre ifade sırasında yasak olan usullerden birisidir.
                O halde Savcılık makamında alınan ifade sırasında hakların hatırlatılması tek başına yeterli olmamakta aynı zamanda bu haklarının ne olduğunun tam olarak öğretilmesi, ne anlama geldiğinin hiç bir yanlış anlamaya yer vermeyecek şekilde ifade edilmesi gerekmektedir. Söz konusu ifade şekli hakların kullanılmasını bir bakıma teşvik etme amaçlı olmalı ve kişinin haklarının ne olduğunun tamamen farkında olduktan sonra müdafi isteyip istemediği sorulmalıdır. Ve alınan cevap aynen şüpheli kişinin ağzından çıktığı şekilde yazılmalıdır.
Kaldı ki, Yakalama İfade Alma ve Gözaltına Alma Yönetmeliği madde 6 fıkra 5’te:
“Yakalanan kişiye, suç ayrımı gözetilmeksizin yakalama sebebi ve hakkındaki iddialar ile susma ve müdafiden yararlanma, yakalanmaya itiraz etme hakları ile diğer kanunî hakları ve itiraz hakkını nasıl kullanacağı, herhâlde yazılı, bunun hemen mümkün olmaması hâlinde sözlü olarak derhâl bildirilir.” diyerek, kanuni hakların bildirilmesinin açıkça, sözlü ve aydınlatma şeklinde olması gerektiği belirtilmiştir.

Eğer hakkında yakalama kararı çıkartılmış bir kişinin, savcılığın davetiyle gelmiş bir kişiden daha kötüniyetli olabileceğini düşünürsek ve buna rağmen yakalama kararı çıkartılan kişiye bile haklarını açık açık öğretici şekilde bildirmek yönetmeliğe göre bir zorunluluksa, doğal olarak davet üzerine gelen iyiniyetli kişiye de bu haklarını aynı şekilde öğretmek bir zorunluluktur.

Söz konusu öğretme işlemi yapıldıktan sonra oldukça önemli olan başka bir nokta ise kişinin tüm beyanlarının aynen ağzından çıktığı gibi yazılmasıdır. Zabıt katibi şüpheli kişinin konuşmalarını düzeltmemeli, aksine aynen duyduğunu tutanağa geçirmelidir. Bu noktada ortaya çıkabilecek problemlerin başında şüpheli kişinin kullanacağını yada kullanmayacağını bildirdiği hakların ifade tutanağına geçirilmemesi veya geçirilmesinin unutulmasıdır. Bu sebeple ifade tutanağına, yapılan tüm konuşma ile soru-cevaplar aynen ve hemen geçirilmelidir. Aksi davranış ifade tutanağının yanlış veya eksik yazılmasına yol açabilir. Bu eksik veya yanlış yazım ifade tutanağının bir “tespit aracı” niteliğini yitirmesine yol açacaktır.

Bir kişinin savcılık ifadesi sırasında hakları hatırlatılmış ve buna binaen müdafi talebi sorularak hayır cevabı alınmışsa bu soru ve cevap aynen tutanağa geçirilmelidir. Bu durumun aksine bir davranış doğal olarak ifade tutanağında yer almayacağı için ifade sırasında gerçekleşmemiş sayılacaktır.  Bu şahsın müdafi isteyip istemediğini bilmek daha sonra mümkün olamayacaktır. Eğer bu şahıs müdafi istemiş ancak müdafi getirilmeyerek bu hususta hiçbir şekilde tutanakta yer almamışsa, yani şüpheli kişinin alenen savunma hakkı elinden alınmışsa bu hususun belli olacağı yer ifade tutanağı olacaktır.  Bu sebeple ifade tutanağına “müdafi istiyor musunuz?” sorusu ve bu soruya verilen olumlu ya da olumsuz cevap açık ve net olarak geçirilmelidir.

Kaldı ki, Yakalama, Gözaltına Alma Ve İfade Alma Yönetmeliği EK-D başlığı altında ifade tutanağı matbu şekilde verilmiş ve içinde şu metne yer verilmiştir:
Bu noktada kişiye isnat edilen suç açıkça anlatılmış ve bunun sonunda hakları hatırlatılmış ise yapılacak ilk şey kişiye haklarını kullanmak isteyip istemediğinin sorulması olmalıdır. Bu soru sorulmadan doğal olarak söz konusu olayla veya suç şüphesiyle ilgili olarak bilgi alma aşamasına geçilemez. Bunun iki mantıki sebebi vardır:
1.Sebep kişi “susma hakkı”nı kullanırsa doğal olarak zaten “ifade alma” aşamasına geçilemez.
2.Sebep ise kişinin haklarını kullanmasına fırsat dahi vermeden hemen olayın esası ile ilgili soru sorarak acele bir şekilde ifade almak kişinin Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden doğan savunma hakkının ihlalini doğuracaktır.
                İşte bu ve belirttiğim diğer sebeplerle ilgili yönetmeliğin EK-D başlığı altında düzenlenen matbu ifade tutanağının içinde “soruldu” kısmının, kişinin, CMK 147’de belirtilen haklarını kullanmak isteyip istemediğini sorduğunu anlamak gerekir. Buna göre şüpheliye haklarını kullanmak isteyip istemediğini sormak yönetmelik gereğince hukuki bir zorunluluktur ve bu soru ile cevabının ifade tutanağında yer almaması hukuka aykırılık teşkil edeceğinden ifade tutanağının iptalini gerektirmektedir. İfade tutanağının iptali, kişiye karşı bu ifade tutanağında yazan ifadenin kullanılamaması ve mahkemece esasa konu alınamaması anlamına gelmektedir.

YAZAN: İSMAİL DENİZ HATİPOĞLU



Kaynak:
1-TOROSLU-FEYZİOĞLU , Ceza Muhakemesi Hukuku (mayıs 2011), Sf:6
2-Anayasa ilgili maddeler: 13,14,15,16,17,18 19,20,21,22,23,27,28,33,34,35

3- YARGITAY 5. Ceza Dairesi 2008/7207 E.N , 2009/210 K.N.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder